Erasmusta Disneyland'a gitmek
Merhaba arkadaşlar, bu yazımda size Disneyland gezimin ayrıntılarından bahsedeceğim. Disneyland’a gitmek, eminim benim gibi daha birçoğumuzun çocukluk hayalidir. Ben nihayet bunu erasmus stajımdayken gerçekleştirdim. Öyleyse geçelim ayrıntılara.
Disneyland biletimi nasıl aldım?
Disneyland Paris’in resmi sitesinden ‘buy a ticket’ seçeneğinden ‘Parks tickets’seçiyoruz. ‘Find prices’ tıkladığımızda biletimizin türünü seçmemiz gerekiyor. 3 bilet türü var. One day ticket, multiday ticket,ve one day tickets + shuttle var. Biz one day ticket satın aldık. Eğer 2 gününüzü ayırmak isterseniz, multiday satın alabilirsiniz.
Biletler Mini, Magic ve Super Magic olmak üzere sezonlarına göre de ayrılıyor. Yani yoğunluğa bağlı olarak fiyatları değişiyor. Biz biletimizi 19 Şubat’a aldık ve ‘Magic’ dönemine denk geldik. 2 Adet park var. Biri Disneyland Park, diğeri ise Walt Disney Studios. Special ticket seçeneğiyle 68 Euroya 1 park veya 88 Euroya 2 park seçeneği vardı. Biz gitmişken Walt Disney Studios da görmek istediğimizden 2 park seçimi yaparak 88 Euroya biletimizi aldık. Eğer siz ileri tarihlerde bilet alırsanız, ‘Mini’ dönemine denk getirip, 1 park 56 Euro veya 2 park 76 Euroya da biletinizi alabilirsiniz.
Her dönem belli festivaller oluyor. Biz 11 Ocak- 3 Mayıs tarihleri arasındaki Frozen Celebration’a denk geldik. Bilet alma işleminizi tamamladıktan sonra size bir mail geliyor. Gitmeden önce mailinize gelen bu bağlantıdan bilet çıktınızı da almayı unutmayın.
Disneyland nasıl gidilir?
Disneyland sabah 10’da açılıyor. Bunun için parkın tüm alanlarını gezebilmek için 10’da orada olmanızı öneririm. Öncelikle Google Maps’i kullanarak bulunduğunuz konumdan gidiş için tüm metro ve tren hatlarını görebilirsiniz. Disneyland, Paris’in merkezinin biraz dışında kalıyor.
Biz Crimee’ de olduğumuzdan öncelikle Riquet metro hattından M7’ye binip Chaussee d’Antin gitmemiz gerekiyordu. Bu yolculuğumuz 10 dakika kadar sürdü. Ve metro bileti için 1,90Euro ödedik.
Daha sonra Chaussee d’Antin’ den 4 dakikalık uzaklıktaki Auber Tren Hattından RER A’ya binmemiz gerekiyordu. Bunun içinde 7,50 Euro kadar ödedik. Bu trenle de 15 durak yaklaşık 45 dakika gittikten sonra Marne-la-Vallee-Chessy(Disneyland Paris) durağında indik. Ve geldik!
Walt Disney Studios
Walt Disney Studios daha erken kapandığı için ilk olarak bu parktan girişimizi sağladık.
İlk olarak Stitch Live girdik. Burada Stitch’le bilgisayar bağlantısıyla sağlanan kısa, komik bir gösteri izledik. Stitch’le canlı konuşup, sohbet edilen bir gösteriydi. Tabii gösterinin Fransızca olmasından dolayı çoğu şeyi anlamadık lol, ancak görsel şölenden dolayı da siz de katılabilirsiniz.
Daha sonra alanda Starwars gösterisi vardı. Gezerken sürekli çeşitli gösterilere denk geliyorsunuz zaten. 10 dakika kadar da bu gösteriyi izledikten sonra zamanımızı parkın en iyi eğlence alanlarında değerlendirmek istedik. Ve The Twilight Zone Tower of Terror’a doğru ilerledik.
Fastpass almadığımız için 60 dakika kadar sırada beklemek durumunda kaldık. Eğer Fastpass alırsanız kartınızı okuttuğunuzda size uygun bir saat veriyor, o saatte geldiğinizde beklemenize gerek kalmıyor. Beklemeniz tamamlandığında asansör görevlisi 20 kişilik bir grupla asansörün içine alıyor ve kemerlerinizi bağlatır. Yükseklik korkusu olanlara öneremeyeceğim ne yazık ki. Çünkü korkunç bir müzik eşliğinde ilk önce 12. Kata kadar çıkartılıyorsunuz. Daha sonra pencere açılıyor ve 12.kattan tüm Disneyland’ı görüyorsunuz ve bir anda aşağıya doğru bırakılıyorsunuz. İşte buradan sonra doğduğunuza pişman olup, deli gibi bağırmaya başlıyorsunuz. Birkaç kere daha bu şekilde tekrar ediyor. İndiğinizde de sizi en tepedeyken çektikleri fotoğrafınızı görüyorsunuz. Ağzım açık bir şekilde bağırdığım için bu fotoğrafı sizinle paylaşamayacağım ne yazık ki 🙂 Ama mutlaka gitmişken denemenizi öneririm, yaşadığınız adrenalin beklediğiniz sıraya gerçekten değiyor.
Daha sonra Crush’s Coaster..
Yine Walt Disney Studios’un en iyi alanlarından biriydi. Bu yüzden yine oldukça kalabalıktı ve burada da yaklaşık 50 dakika bir sıra bekledikten sonra 4 kişilik gruplarla roller coaster’a biniyorsunuz. Oldukça hızlı,karanlık ve çığlıklarla dolu bir andı. Disney-Pixar filmi Kayıp Balık Nemo’dan esinlenerek yapılmış. Adrenalin severlere yine önerilir.
Biraz içimiz dışına çıktıktan sonra yemek alanına doğru gittik. Burada uygun fiyatlı yemek bulmanız biraz zor. İsterseniz yanınızda yiyeceğinizi ve suyunuzu da getirebilirsiniz. Biz orada yaklaşık 9 euroya hamburger menüsü yedik. Daha sonra biraz da hediyelik eşyalara bakındıktan sonra park alanına devam ettik.
Sevimli Canavarlar(Monsters)
izleyenler bilir. Mike ve çocukların odasına açılan bu kapıda fotoğraf çekilmeden gitmek olmazdı. İsterseniz yan taraftada bir mekanizma var. Canavarlar dünyasının enerji toplamak için, korkuttukları insanların çığlıklarındaki enerjiyi kullandığını biliyorsunuzdur. Bu mekanizmada da çığlık atıp enerjinizi ölçüyorsunuz. Birçok yetişkin ve çocuk burada çığlık atıyor. Benim enerjim tam çıktı!
Biraz da diğer en sevdiğim animasyon filmlerinden olan ‘Toys Story’ alanında vakit geçirdik. Burada da birçok eğlence oyuncağı var. Eğer sıra yoksa burada da vakit geçirebilirsiniz.
Disneyland Park
Walt Disney Studios bitirdikten sonra Disneyland Park’ına geçtik. Burada ilk olarak Disneyland Park Fantasyland alanındaki Small World’e girdik. Dünyanın dört bir yanından bebekler ‘küçük bir dünya’ melodisine şarkı söyleyip dans ederken görsel şölenli bir dünya turuna sandalla çıkıyorsunuz. Oldukça keyifliydi.
Daha sonra Uyuyan Güzel’in Kalesi’ne doğru yola çıktık.Burada da biraz fotoğraf çekildikten sonra Hyperspace Mountain’e doğru yola çıktık. Karanlıkta hangi yöne döneceğini bilemediğiniz, sırtınızdan soğuk terler indiren roller coasterdır kendisi. Kalp ve tansiyon hastalarının binmemesi gerektiğine dair uyarılar veriyor. Bence normal bir insan evladı da buna binerken 2 kere düşünmeli derim,lol. İndikten sonra baş dönmesi bir de birbirine girmiş saçlarla mücadele edersiniz. Unutulmaz bir deneyim olsa da bir daha denemeye cesaret edemem sanırım.
Ve son olarak havaifişek gösterisi. Saat 8 gibi Uyuyan Güzel’in Kalesi’nin orada başlıyor. Ve gerçekten görsel şölenin maksimum seviyede olduğu anlar yaşıyorsunuz.
Benim için her anı birbirinden deli dolu geçen bir gündü. Maalesef biz tüm parkı bir günde bitiremedik, ancak bir günde bana bu kadar adrenalin yetti. Paris’e gitmişken bir gününüzü ayırmanızı kesinlikle tavsiye ederim. Gerçekten çocukluk günlerinize geri döneceğiniz mükemmel bir deneyim. Başka gezilerde görüşmek üzere!