🌍 Yurt Dışında Yaşamak Bana Ne Kattı?

Wuppertal’da Erasmus Stajı ile Kişisel Bir Dönüşüm
Erasmus stajı için Almanya’nın kuzeyindeki Wuppertal şehrine gelmeden önce aklımda belirgin bir Almanya imajı vardı: yüksek yaşam kalitesine sahip, lüks evlerin ve düzenli sokakların bulunduğu ama bir yandan da hep bulutlu ve kasvetli havasıyla insanı içine çeken bir yer. Bu düşüncelerimin bazıları doğru çıktı evet, ama bu yolculuğun bana öğrettikleri sadece bir şehrin fiziksel görünümünden ibaret değildi. Burası, benim için bir iç yolculuğun başlangıcı oldu. Burada da her şey tozpembe değildi.
Wuppertal'da yazılım geliştirme alanında bir staj yapıyorum. Bu şehir ilk başta sakinliğiyle, düzeniyle ve kurallarıyla beni oldukça etkiledi. Ancak zamanla fark ettim ki, asıl zorluklar dışarıdan görünmeyen detaylarda gizliymiş. En başta beni en çok zorlayan şeylerden biri, akşam saat sekizden sonra neredeyse her yerin kapanıyor olmasıydı. Türkiye’de günün ikinci yarısı daha yeni başlarken burada sokaklar sessizliğe gömülüyor. O saatten sonra açık market, fırın ya da kafe bulmak çoğu zaman mümkün değil. Pazar günleri ise market dâhil tüm dükkanların kapalı olması hâlâ alışamadığım bir gerçek.
İlk haftalarda bu düzene adapte olmakta zorlandım. Market alışverişi gibi basit bir şey bile karmaşık hale gelebiliyor. Hangi ürünün ne olduğunu anlamak, bir kutunun içindeki şeyin süt mü yoğurt mu olduğunu çözmek, basit bir atıştırmalık veya içeceke için dakikalarca etiket okumak zorunda kaldım. Bu tarz basit ama temel günlük görevler, aslında insanın kendi ayakları üzerinde durabilmesi için ne kadar önemli olduğunu öğretiyor.
Belki de Erasmus’un bana kattığı en büyük şey: özgüven.
İlk kez tamamen yalnız yaşamak, bir evin tüm düzenini kendin sağlamak, yemeğinden çamaşırına, bulaşığından temizlik işlerine kadar her detayla ilgilenmek... Hepsi bana hem pratik beceriler kazandırdı hem de sorumluluk bilinci aşıladı. Artık bir şey bozulduğunda paniklemiyorum, "Ben hallederim" diyebiliyorum.
Yabancı bir ülkede iletişim kurmak başlı başına cesaret isteyen bir şey. Özellikle anadili gibi konuşmadığında, bir şey sormak bile bir mücadeleye dönüşebiliyor. Ama bu mücadele, zamanla büyük bir özgürlüğe dönüşüyor. Bir kafede sipariş verirken ya da markette bir çalışana bir şey sorduğumda hissettiğim başarı duygusu, özgüvenimi her geçen gün pekiştirdi.
Ama bu süreç bana sadece bireysel beceriler değil, aynı zamanda derin insani değerler de kazandırdı. Almanya’da insanlara saygı, kurallara uyum ve başkalarının alanına müdahale etmeme kültürü oldukça güçlü. Burada gördüğüm en basit ama etkileyici şeylerden biri: insanların yere çöp atmaması. Bu kadar basit bir davranışın bile bir toplumun ruh halini ne kadar etkilediğini gördüm. Yaşlı birine yardım etmek, bisiklet yolunu kapatmamak. Tüm bu davranışlar, iyi bir insan olmanın ne kadar evrensel ama aynı zamanda öğrenilebilir bir şey olduğunu gösterdi bana.
Wuppertal'daki bu deneyim bana öğretti ki; hayatta en önemli şey insan gibi yaşayabilmek. Sakin kalmak, zorlukla karşılaşınca kaçmak yerine çözüm aramak, yalnızken bile güçlü kalabilmek. Bunların hepsi bu süreçte içselleştirdiğim şeyler oldu. Artık bir sorunla karşılaştığımda kendime "Bunu da çözebilirim" diyebiliyorum.
Ayrıca burada geçirdiğim zaman bana hayattaki önceliklerimi de yeniden sorgulattı. Eskiden bir şeylere sahip olmak, daha iyi bir ev, daha havalı bir araba gibi hedeflerim varken; artık yeni bir şehir görmek, farklı bir insanla tanışmak ya da farklı bir kültürü deneyimlemek çok daha anlamlı geliyor. Çünkü maddi şeyler geçici; ama yaşanmışlıklar kalıcı.
Elbette her şey güllük gülistanlık değil. Yurt dışında yaşamanın da zor yanları var. Burada kendini güvende hissediyorsun, kimse seni yargılamıyor, insanlar kendi halinde yaşıyor. Ama bir yandan da Türkiye’deki o samimiyeti, yardımseverliği ve sıcacık ilişkileri özlüyorsun. Bir komşunun kapını çalıp sana yemek getirmesi, ailenle vakit geçirmek, arkadaşlarının seni beklemesi… Bunların yokluğu insana bazı geceler sessizliği fazla hissettiriyor.
Ama tüm bunlara rağmen, bugün dönüp baktığımda şunu net olarak söyleyebilirim: Bu staj bana mesleki bilgiden çok daha fazlasını kattı. Artık biliyorum ki dünyanın neresinde olursam olayım, kendi ayaklarımın üzerinde durabilecek güce sahibim. Tek başıma kalabilirim, çözümler üretebilirim, yardım isteyebilirim, risk alabilirim.
Erasmus bana sadece yeni bir ülke değil, yeni bir "ben" tanıttı.
Ve bu, hayatım boyunca yanımda taşıyacağım bir kazanç olacak.